ACI, psiko, dışarıdan gelen bir etkiyle dış organlarda birdenbire duyulan ve o etkinin kalkması üzerine geçen rahatsızlık biçimi. Acı, acı duyularının özelleşmiş serbest sinir uçlarının, hasar verici uyarıcılara tepki göstermesi sonucu ortaya çıkar. Sinir uçlarının deri bölgelerinde bulunması nedeniyle insanlar acıya genellikle deriye uygulanan bir dış etki sonucu algılarlar. Bu dış etki bazen deriye dokunma, bazen de sıcak ve soğuk olabilir. Dokunma ve sıcaklık soğukluk birer deri duyusu olduğuna göre, kişi aci verici uyarıcıyı deri duyularından birkaçıyla birlikte de algılayabilir. Acının en önemli özelliği yakında oluşabilecek bir hasarın habercisi olmasıdır.

ACI, fels, hoşlanılmayan duygulanım. Hazzın karşıtıdır. Acı canlıların davranışlarını yönelten ana itkilerden biri sayılır. Öteki ana itki hazdır (hoşlanılan duygulanım). Canlılar acıdan kaçar, hazza yönelirler. Acı-haz ikilemi felsefe tarihinde birçok öğrentinin çıkış noktası olmuştur. Aristoteles acıyı “beden isteklerinin gereğince karşılanmaması” olarak tanımlar. Socrates‘e göreyse “acıdan kaçmak ve hazza ulaşmak bilgiyle gerçekleşebilir” Descartes “acının insana zararlı olanın zihinde yansımasıyla oluştuğunu” savunur Pragmacılar da gerçekleşebilir.” Descartes “acının insana zararlı olanın zihinde yansımasıyla oluştuğunu” savunur. Pragmacılar da bu görüşe koşut olarak “acının pratik yanlıştan (zarar)” doğduğunu savunurlar. Antik Yunan’dan bu yana acıyı ruh için arıtıcı, yarara yöneltici sayan öğretiler de vardır. Bilgiye ve mutluluğa ulaşmanın acıdan geçtiğine inanan bu öğretilere “acıcılık” da denir. Acıyı savunan bu öğretilerin başlıcaları Yunan felsefesinde kinizm, Hint felsefesinde Brahmancılık ve Budhacılıktır. Hıristiyan dininde ve İslam gizemciliğinde de acıyı yeğleyen tarikatler vardır.