ABDÜLAZİZ, Osmanlı padişahı (İs­tanbul 8 Şubat 1830-ay. y. 4 Haziran 1876). Padişahlık dönemi: 1861-1876. Babası II. Mahmut, annesi Pertevniyal Sultan’dır. Gerek babasının gerekse ağabeyi Abdülmecit’in dönemlerinde ciddi bir eğitim görmedi, Abdülmecit’in kendisine tanıdığı serbesti içinde gençlik yıllarını av partileri ve spor yaparak geçirdi. Özellikle güreşe me­raklıydı. 25 Haziran 1861 ‘de ağabeyi Abdülmecit’in yerine tahta çıktı. Önce­likle iyice sarsılmış olan devlet bütçe­sine el attı. Yetkililere bu konuda buy­ruklar verirken, saray giderlerinin kı­sılması için yapılacak uygulamaya kendisinin de katılacağını bildirdi. An­cak eğlence yaşamına düşkün oldu­ğundan bu sözünü fazla tutamadı. Sa­ray harcamaları daha da arttı. Hatta devlet bütçesinin beşte biri oranına yükseldi.

Ekonominin bu kadar kötüye gittiği bir sırada baş gösteren ayaklanmalar duru­mu daha da kötüleştirdi. 1860’ta Kara­dağlılar ayaklandı. Karadağ kuvvetleri, üzerlerine gönderilen Hüseyin Paşa komutasındaki Osmanlı birliklerini ye­nilgiye uğratınca bundan cesaret ala­rak hızla ilerlemeye başladılar. 1861′ de Hersekliler de ayaklanınca, Ömer Paşa komutasında 50 bin kişilik bir kuvvet ayaklananların üzerine gönde­rildi. Ömer Paşa 23 Ağustos 1862’de Karadağ kuvvetlerini Rijeka yakınla­rında bozguna uğrattı. Bunun üzerine Karadağ Prensi Nikola, Ömer Paşanın öne sürdüğü koşulları kabul etti ve bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşmaya gö­re, 1859’da saptanan sırların gerisine çekilen Karadağlılar içişlerinde serbest olacaklardı. Hersek de benzer koşul­larla barışa razı oldu. Karadağ ve Her- seklilerden sonra Suplar, Belgrat’taki Türkleri atmak amacıyla olaylar çıkar­dılar. Bazı Avrupa devletlerini de ken­di yanlarına çekerek 8 Eylül 1863’te İstanbul’da bir konferans toplatmayı başardılar. Konferans sonucunda Sahat ve Ujitze (Eskice) kalelerinin Sırbis­tan’a verilmesini, Müslümanların yal­nız kalelerde oturmalarını ve Belgrat’ taki Osmanlı karakollarının kaldırıl­masına ilişkin bir protokol imzalaya­rak Osmanlı Devleti’ne kabul ettirdiler. Bu olayların yanında Süveyş Kanalı’ nm sağlayacağı yararları dikkate alan İngiltere ve Fransa’nın Mısır üzerinde­ki arzuları yeniden önem kazanmaya başladı. Halkının tamamı Müslüman olan bu ülkenin Osmanlı Devleti’ne daha sıkı bağlarla bağlanması düşünül­düğünden Abdülaziz’in Mısır’a bir gezi yapması istendi. Yavuz Sultan Selim’ in fethinden sonra hiçbir padişahın git­mediği Mısır’a 3 Nisan 1863’te hareket eden Abdülaziz’e, Fuat Paşa, Bahriye Nazırı Mehmet Ali Paşa, Veliaht Mu­rat Efendi, Şehzade Abdülhamit, Şeh­zade Mehmet Reşat, Yusuf İzzettin Efendi, Şeyhülislam Haşan Fehmi Efendi de katıldılar. Bu gezi 3 Haziran 1863’te İstanbul’da son buldu. Abdiilmccit döneminde Eflak ve Boğ- dan’ın bir yönetim altında birleşmesin­den sonra Prens Kuza, Romanya’nın bağımsız bir devlet olması konusunda harekete geçti. Bükreş’i merkez seçen Kuza’nın toprak reformu yapmaya kal­kışması, başta Osmanlı Devleti olmak üzere, Romanya halkıyla bazı Avrupa devletleri bu tutuma karşı çıktılar. Ku­za buna karşın 14 Mayıs 1864’te Eflak ve Boğdan’nın birleşik meclisini feshe­dip diktatörlüğe başlayınca şiddetli bir muhalefetle karşılaşınca tahttan indi­rildi. Romenler Paris Antlaşmasına aykırı olarak Prusya Hanedanı’ndan Prens Charles’ı (Kari von Hohenzollern) kral seçtiler. Osmanlı Devleti kendine bağlı bir persliğin böyle bir oldu bittiyi yaratması üzerine, Abdülaziz askeri harekâta karar verdi. Ancak Girit olaylarının önem kazanması buna engel oldu. Romanya’da bu olaylar sü­rerken Yunan Kralı I. Georgios Rusya’ nın ve Fransa İmparatoru III. Napolyon’un desteğini sağladıktan sonra Gi­rit Adası’nın kendilerine verilmesini istedi. 1864’te Yedi Ada’nın Yunanis­tan’a bırakılmasından sonra, 1866’da Girit’te büyük bir ayaklanma çıkarma­yı başardı. Karışıklıklar sürerken Sad­razam Mehmet Emin Ali Paşa, geniş yetkilerle adaya gönderildi. Ali Paşa’ nın çabalan sonunda, adada yeni bir yönetsel düzenleme yapıldı (1867) ve geçicide olsa bir süre için barış sağlan­mış oldu.

Abdülaziz’in yaptığı gezi sırasında, ya­rı bir bağımsız eyalet durumunda olan Mısır, yeni ayrıcalıklar elde etti. Mısır valileri hıdiv ünvanmı aldılar. Hıdiv İsmail Paşa iktidarın babadan oğula geçmesini sağladı. Bunun yanı sıra posta, gümrük ve transit ticarette ser­best davranma hakkım kopardı. Böylece Mısır Valiliği, imparatorluğun öteki valilerine göre daha üstün bir konuma yükseldi (8 Haziran 1866). Süveyş Kanalı’nın açılış töreninde bağımsız bir hükümdar gibi davranan İsmail Paşa, Mısır Ordusu’na silah ve gemiler satın aldığı gibi çeşitli borç anlaşmaları da yaptı. Bu davranışları üzerine Abdülaziz Mısır sorununun çözümünden sonra Abdülaziz, Fransa İmparatoru 111. Napolyon’un çağrısı üzerine bir serginin açılışına katılmak amacıyla 21 Haziran 1867’de deniz yoluyla Paris’e hareket etti. 28 Haziranda Napoli’ye geldi. 29 Haziranda Toulon’da karaya çıktı. Bir gün sonra Paris’te görkemli bir törenle karşılandı. 10 Temmuza kadar Elize Sarayında konuk edildikten sonra İn­giltere Kraliçesi Victoria’nın çağrısı üzerine Londra’ya gitti. 12 Temmuzda Londra’da Buckingham Sarayı’nda ko­nuk edildi. 23 Temmuzda Londra’dan ayrılıp Brüksel’e gitti. Goblentz’de Prusya Kralı I. Wilhelm ile bir görüş­me yaptı. Temmuz sonunda Viyana’ya ulaştı ve İmparator Franz Joseph’in ko­nuğu oldu. Daha sonra Budapeşte üze­rinde İstanbul’a döndü (7 Ağustos 1867). Abdülaziz’in 47 gün süren bu gezisi umulan sonuçları getirmedi. Özellikle Balkanlar’daki sorunlara bir çözüm getirmesi beklenirken 1867’de Bulgarlar ayaklandı. Üzerlerine gön­derilen Mithat Paşa, ayaklanmayı fazla yayılmadan bastırdı.

Bu arada Rusya, Prusya ile Fransa ara­sındaki savaştan yararlanarak Karade­niz’in yansızlığına ilişkin hükümlere, bağlı kalmayacağını duyurdu. Avrupa’ daki savaş sonu durumundan da yarar­lanarak Karadeniz’in yansızlığına son veren 9 maddelik bir antlaşmayı Lond­ra’da imzalamayı başardı. İç durumu oldukça karışık olan Osmanlı İmparatorluğu’nu zayıflatmak için Balkanlar’ da giderek güçlenen milliyetçilik akı­mını körükleyen Rusya, Bulgarlardan sonra Hersek, Karadağ ve öteki azın­lıkları da kışkırttı. Haziran 1875’te ver­gilerin ağırlığından yakman bir grup, Hersek’te ayaklandı. 1876 baharında ayaklanmayı bastırmakla görevlendiri­len Ahmet Muhtar Paşa, Nikşik’i kur­tarmakla uğraşırken bu kez de Sırbis­tan Prensi Milan ile Karadağ Prensi Nikola, Osmanlı Devleti’ne savaş açtı­lar. Ahmet Muhtar Paşa’nın çabaları sonunda Sırp kuvvetleri yenilgiye uğ­ratıldı ve ateşkes imzalandı. Fakat Ka­radağ ile olan mücadele Abdülaziz’in Bu karışıklıkların yanında padişahtan hoşnut olmayan Mütercim Rüştü Paşa, Hüseyin Avni Paşa, Mithat Paşa ve Şeyhülislam Haşan Efendi’den oluşan dörtlü, Fatih, Beyazıt ve Süleymaniye medreselerinde okuyan öğrencileri kış­kırttılar. Aralarına halktan da kalabalık bir grubun katılmasıyla çoğaldılar. Babıâli önlerine gelen bu kalabalık sadra­zamı istediklerini bildirdiler. Bunun üzerine Abdülaziz, Mahmut Nedim Paşa’yı görevinden alarak yerine Mü­tercim Rüştü Paşa’yı atadı. Mütercim Rüştü Paşa’nın oluşturduğu yeni vekil­ler heyeti, padişahın kendilerine gü­venmediğini bildiklerinden Abdülaziz’ i tahttan indirip yerine Veliaht Murat’ı geçirme çarelerini görüşmeye başladı­lar. Bu düşüncenin önde gelen savunu­cularından Serasker Hüseyin Avni Pa­şa, devletin önde gelenlerinden bazıla­rım da Abdülaziz’in tahttan indirilmesi gerekliliğine inandırdı. Bu amacın ger­çekleştirilmesi için Haşan Hayrullah Efendi’den fetva alındı. Murat’ın tahta oturtulması için 31 Mayıs 1876 günü belirlenmiş ve tüm hazırlıklar buna gö­re düzenlenmişken, 29 Mayıs günü Se­rasker Hüseyin Avni Paşa’nın bir soru­nu görüşmek için saraya çağrılması üzerine, plan değişikliği yapıldı. Dolmabahçe Sarayı askeri birliklerce ku­şatıldı ve kısa bir süre sonra V. Murat, Osmanlı tahtına oturtuldu (30 Mayıs 1876). 15 yıllık bir saltanattan sonra tahttan indirilen Abdülaziz, Topkapı Sarayı’na getirildi ve III. Selim’in dai­resine yerleştirildi. V. Murat’a gönder­diği kutlama mektubunda, buradan alı­narak başka bir yere götürülmesini is­tedi. Bunun üzerine Ortaköy’deki Feri­ye Sarayı’na getirildi (2 Haziran 1876). Sinirleri iyice yıpranan Abdüla­ziz, sakalını düzeltmek amacıyla iste­diği bir makasla bilek damarlarını ke­serek intihar etti (4 Haziran 1876). Yandaşları intihar etmediğini ve öldü­rüldüğünü ileri sürdüler. Cenazesi Topkapı Sarayı’na getirildi ve gerekli törenlerden sonra babası II. Mahmut’ un türbesine gömüldü.

Abdülaziz iri yapılı, güçlü, her türlü spora, özellikle güreşe meraklı bir pa­dişahtı. Sporun yanı sıra güzel sanatla­ra, özellikle resme yakın ilgi duydu. Dolmabahçe Sarayı’nı süslemek ama­cıyla Rus kökenli ressam Ayvazovski’ yi İstanbul’a çağırdı ve birçok resim yaptırdı. Ayrıca Polonyalı ressam Schelobovski de 9 yıl süreyle Dolma- bahçe Sarayı’nda çalışarak Abdülaziz’ in çeşitli resimlerini yaptı. Ney çalarak ve beste yaparak müzikle de ilgilendi. Abdülaziz dönemini iki bölümde de­ğerlendirmek gerekir. Ali Paşa’nın ölüm tarihi olan 1871’e kadar olan bi­rinci on yıllık dönemde, Tanzimat ve Islahat Fermanı’nı uygulamaları sür­dürüldü ve yönetim oldukça düzenli bir biçimde yürütüldü. Dönemin sadra­zamları olan Ali ve Fuat paşaların bu başarıdaki rolleri büyüktür. Bu dönem­de deniz ticareti ve vilayet yasalarının yayınlanması, Şuray-ı Devlet’in kurul­ması ve Mecellenin yayımına geçil­mesi, askeri örgütlemeyle bazı bayın­dırlık işlerinin gerçekleştirilmesi, dev­letin yenileştirilmesi konusunda yapı­lan başlıca çalışmalar oldu. Yine bu dönemde Avrupa devletleriyle daha sı­kı ilişkilere girişildi, özellikle öğretim ve eğitim çalışmalarına büyük hız ve­rildi. Bunların yanı sıra Kasımpaşa’da­ki Tersane modernleştirildi. Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli yörelerinde ba­yındırlık çalışmaları yapıldı. Demir­yollarının kurulması, Tuna ve Dicle ır­maklarında ulaşım ve taşıma amacıyla gemilerin işletilmeye başlaması ve Bo­ğaziçi’nde çalışacak olan Şirket-i Hay­riye’nin kurulması da bu döneme rast­lar. Özgürlükçü basının giderek yay­gınlaşması üzerine 1865’te basına san­sür konulduğu görülür. Mısırlı Musta­fa Fazıl Paşa’nın Paris’e gitmesi ve orada bulunan bazı Osmanlı aydınla­rıyla bir araya gelerek Yeni Osmanlılar adıyla edebi ve politik bir dernek kurmaları üzerine dıştaki muhalefet de yaptığı yayınlarla sesini duyurmaya başladı.

Abdülaziz saltanatının ikinci dönemini oluşturan 1871-1876 arasında hükümet daha çok sarayın isteklerine boyun eğ­di, kendi aralarında da çıkar çatışmala­rı sürüp gitti. Bu dönemde özellikle Rumeli’de baş gösteren ayaklanma ve ihtilaller devleti çok yıprattı ve halkın yöneticilere olan güvenini sarstı. Bü­tün bu olumsuz gelişmeler Abdiilaziz’in tahttan indirilmesine yol açtı. Abdülaziz’in pek çok çocuğu oldu. Son halife Abdülmecit ile veliaht Yu­suf İzzettin Efendi, Mahmut Şevket Efendi ve Mehmet Seyfettin Efendi.