ADALET, hak hukuk ve bunların gerçekleşmesi. Arapça “adl” kökünden gelir. Bir toplumda barış, uyum (ahenk) içinde bir düzen yaratma göreviyle ada let, hukukun özü ve asıl amacıdır. Kant’ın “Adalet güneşi batarsa, insanlar için yeryüzünde yaşamanın anlamı kalmaz” özdeyişi, bu anlamı özlü bir biçimde dile getirmektedir. Adalet, kişinin toplumda onurla yaşamasını sağlayan özcevheri, temel görevidir. Bu kavramın ülküye ve gerçeğe yönelen iki anlamı vardır. Ortaçağdaki Türkİslam devletleri, “El adlü essasülmülk (Adalet, mülkün temelidir)” ilkesine dayanmıştır. Ayrıca İslamlık, “Bir saatlik adalet hizmeti, yetmiş yıllık ibadetten hayırlıdır” (Adli saatin hayrün min ibadetin seb’in sene) hadisi ile bu kavrama büyük önem vermiştir. Adalet kavramı, zamana, yere ülkeye göre değişir; düşünüş, anlayış farklılığı, bu konuda değişik ölçüler getirir. Bu açıdan Adalet kavramı göreli bir değer taşır.

Stoacılara göre adalet, “Şerefli ve dürüst yaşama, kimseyi incitmeme, herkese kendine düşeni verme”dir. Bu tümcede adalet kavramının üç öğesi özet olarak vardır: 1) Şerefli ve dürüst yaşama, adaletin gerçekleşmesini sağlayacak önkoşuldur. 2) Adalet duygusu, başkalarının haklarına saygi ve özen göstermeyi gerektirir. Bu anlamda kimseyi incitmemek, başka bir deyişle başkasının hakkini zedelememektedir. Ters yararların çatışması durumunda adaletin görevi, birbirine aykırı hak ve dilekler arasında denge kurmaktır. Buna denkleştirici adalet (justitia cmutative) denir. 3) Adaletin asıl görevi herkese hakettiği şeyi sağlamada belirir. Herkese kendine düşeni verme, adaletin dağıtıcı ilkesidir (dağıtıcı adalet= justitia distributiva). Insanların kanunlar önünde eşitliği, eşit işe eşit ücret gibi ilkeler de bu kavramın göstergeleridir.