Yeniçeri ağalarının görev yaptıkları resmi daire. Osmanlılarda kapı genellikle resmi daire anlamına gelir. Bu dairede Yeniçerii Ocağı’nın en büyük subayı olan Yeniçeri Ağasıyla Yeniçeri Ocağı’nın yazı işleri bölümünde bulunurdu. Eski Ağa Kapısı’nın Çarşıkapı’da, Türbe yakınında olduğu sanılmaktadır. Yeni ve asıl bilinen Ağa kapısı’ysa, Süleymani’de şimdiki Botanik Enstitüsü ile İstanbul Müftülüğü’nün bulunduğu yerdeydi. Eski Ağa Kapısı’nin ne zamandan beri terkedilmiş olduğu bilinmemekle birlilte, yeni Ağa Kapısı’nın 17. yy’in ortalarına doğru kullanılmaya başlandığı biliniyor. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla birlikte (1826), burası bir süre Serasker Dairesi olarak kullanıldı. Serasker Dairesi’nin şimdiki Üniversite Merkez Binası’nın yerinde bulunan Eski Saray’a taşınmasıyla birlikte (1836), Ağa Kapisi, Bâb-ı Meşihat (Şeyhülislamlik Kapısı) olarak kullanılmaya başlandı. Ağa Kapısı’nda resmi dairelerden başka, Yeniçeri Ağası’nın oturduğu büyük, gösterişli ve deniz gören ahşap bir konak vardı. Burada ayrıca bir cami, bir talimhane, bina dışında Sakalar Kışlası ve Süleymaniye yakınındaysa, İmam Hanesi adıyla anılan kadınlar hapishanesi bulunmaktaydı. Ahşap olduğundan birçok kez (1660, 1681, 1750, 1771, 1782’de) yanan Ağa Kapısı, II. Mahmud döneminde, yeniden yapıldı (1820). Ağa Kapısı’nda İstanbul’da olan yangınları görüp haber verebilmek için bir de ahşap yangın kulesi vardı. Bu yangın kulesi, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra yapılan (1828) Bayezit Kulesi’nin görevini görüyordu.