Ağırlama
AĞIRLAMA, konuklama töresi. Konukları karşılama, onlara saygı gösterme, her türlü rahatlık ve gereksinimlerini sağlama anlamında kullanılır. Tarih boyunca toplumlarda ağırlama eylemi, konukseverliğin belirtisi ve ölçüsü olarak kabul edildi. Biçimi, boyutları her toplumun gelenek ve göreneklerine bağlı olarak değişir. Bu değişiklik, ilkel ve gelişmiş. Doğu ve Batı toplumları için de söz konusudur. Örneğin, Doğu’da, Batı’ ya oranla ağırlama daha ayrıntılı, daha saygılı ve daha ince birtakım kurallara göre yapılır. Resmi ağırlamalarsa, her devletin protokolünde ayrı olarak saptanmıştır. Türkler, tarih boyunca konuklarını ağırlamaya ayrı bir özen ve titizlik göstermişlerdir. Selçuklular döneminde kervansaraylarda yolcular parasız konuklanır, kendilerine yemek verilirdi. Bu dönemde yapılan sebil, hayrat vb. kurumlar, konukluk ve ağırlamanın tekilden çoğula, özelden genele, bütün topluma yaygınlaşmış biçimidir. Anadolu’nun hemen her yanında yapılacak imaretler, dâr-uz-ziyafe’ler (konuk evleri) ve değişik adlar alan zaviyeler de aynı biçimde konuklara, bilim ve tasavvuf adamlarına, dervişlere, yoksullara kapılarını açmış. ağırlamaya parasız hizmet etmişti. Bu kurumlarda her gün ne kadar koyun kesileceği, ne tutarda pirinç, buğday yağ, bal vb. harcanacağı günümüze kadar gelen “vakfiyeler”de yazılıdır. Bunun dışında, örneğin Kütahya’da Yakup Çelebi imareti’nde, Karatay Kervansarayı’nda hastalanan konukların iyileştirilmesi için, hekim ve ilaç giderlerine karşılık, kurumların vakıflarinca ödenek ayrılırdı. Bu gelenek, Osmanlılar döneminde de geliştirilerek sürdürüldü. Anadolu’da olsun, imparatorluk döneminde Saray ve kent halkında olsun, ağırlamaya ayni bir özen ve titizlik gösterme geleneği sürdürüldü ve bu durum günümüze kadar yansıdı. Anadolu’nun en sapa köyünde bile, konuklar hâlâ olağanüstü bir saygıyla ağırlanır. Evin en iyi döşeği ona serilir, en iyi yiyecekler ona sunulur, rahat etmesi için elden gelen yapılır. Büyük kentler, özellikle İstanbul, apartman yaşamına geçmeden önce, hemen her evde bir “misafir odası’nın bulunuşu, konuk ağırlamaya verilen önemi gösterir. Misafir odalarının yanısıra, konukları en iyi biçimde ağırlamak amacıyla her evde onlar için özel “misafir terlikleri”, “misafir pijamaları”, “misafir havluları”, “misafir yatakları”, “misafir şekerleri” hatta “misafir sigaraları” hazır bulundurulurdu. Bugün bile, birçok ev sahibinin konuklarına kendi yataklarını verme geleneği sürmektedir. 1950’den sonra Türkiye’nin sanayileşme sürecine girişinin hızlanması, çarpık kentleşme, gecekondu olayı, çok sayıda kişinin yabancı ülkelere işçi olarak gidip dönmesi, 1967’den sonra toplum yaşamına televizyonun, daha sonra da videonun girip yerleşmesi gibi etkenler, konuk ağırlama yol ve yöntemlerinde önemli değişikliklere, doğal olarak bu konudaki bazı gelenek ve göreneklerin unutulmasına yol açtı.